Yazar Eşi Nasıl Olunur

Ara sıra cevaplaması çok keyifli mektuplar aldığım oluyor. Geçenlerde bunlardan biri geldi. İçeriğini açıklama zahmetine girmeme bile gerek yok. Yazdığım cevabı okuyan hemen anlayacaktır. Tabii bu mektubu, ancak karım uygun görürse gönderebilirim:

Sevgili Bayan X,

Mektubunuz için çok teşekkür ederim. İlgiyle okudum. Doğrusu bunu bugünlerde aldığım başka mektuplar için söyleyemem. Bu mektupların çoğu yazar olmak isteyenlerin gönderdikleri. Muhakkak ki bu çok insanca ve değerli bir istek ama artık hastalık derecesine vardığı söylenebilir, eğer önlem alınmazsa, yakında hepimizin kâğıt yığınları altında ezilip kalmasından korkarım. Bazen gecenin karanlığında birden uyanıp artık daha fazla kitaba değil, daha azına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Hatta harika yayıncıların bu kadar çok kitabı yayımlamayı reddetmelerinde de haklılık payı olduğunu düşünüyorum. Tabii her durumda elimden gelen yardımı yapmak için çaba sarf ediyorum, sık sık içimden destek olmak gelmese bile. Her açıdan yardımcı olacak yaratıcı yazarlık dersleri ile elkitapları bakımından eksiklik bulunmamakta. Siz ise bana nasıl yazar olunacağını değil, nasıl Yazar Eşi olunacağı sorusunu yöneltmişsiniz. Bu soruyu çok daha ilginç buldum.

Mektubunuzdan cinsiyetinizi anlamak mümkün değil, aslında bu husus önemli de değil. Çünkü Yazar Eşleri, yazarların kendileri gibi kadın veya erkek de olabilir, ancak geleneksel olarak yazar eşi dendiğinde esas rolün kadınlara ait olduğu düşünülür. George Eliot adını da kullanan yazar Marian Evans’ın yine yazar olan eşi George Henry Lewes örneği konuyu tabii biraz daha karmaşık kılmakta. Öte yandan buna meslek arayışınızda genel ve spekülatif bir soruşturma da denebilir mi? Yoksa kararlı olduğunuz hedefinizde yazarlık da var mı? Aslında bu da önemli sayılmaz. Mektubunuzdaki en önemli husus, bir yazarla evliliğin başka hiçbir evliliğe benzemediğine, yazarların herkesten farklı bir cins olduğuna dair açık ve zeki yorumunuz olup bu açıdan tüm projenizin geniş ve derinlemesine bir incelemeyi gerektirdiğidir. Bu yaklaşımınızda son derece haklısınız ve kesin bunu daha da ileriye götüreceksiniz, ancak amacınızın pek de akıllıca olup olmadığı sorgulanabilir.

Esasen günümüzün zor ticari ve bürokratik şartlarında mükemmel bir Yazar Eşi’nin desteği ve çabası olmadan sadece birkaç yazarın mesleğini devam ettirebileceği bir gerçektir. Kendi durumumdan örnek vermek isterim. Birçok yazar gibi ben de çok duygusal biriyim ve aslında etrafta çok bulunmam. Bunun bir nedeni şüphesiz yazar olmamdan kaynaklanır. Sabah kalktıktan sonra günlerimin ve hatta gecelerimin çoğunu, yaratıcı edebiyat dünyasında kaybolmuş biri olarak daktilomun başında geçiririm. Gerçek hayatta neler olup bittiğini eski tarihli gazetelerden veya yemeğimi getiren ve sonra boş tabakları almaya gelenlerin ara sıra dikkatsizce ağızlarından kaçırdığı garip konuşmalarından öğrenirim. Karım etrafta salgın bir virüsün dolaştığını söylese de fark etmez çünkü zaten çok nadir evden dışarı çıkarım. Telefon sesi yerimden zıplamama yol açar; son derece karışık vergi sistemi de aynen öyle. Vergi dairesinde dosya açtırmak ve telif haklarıyla uğraşmak zorunluluğu yazıyı bozar ve ancak Porsche marka araba kullanan ve Dockland’deki sahil apartmanlarında oturan o çok hoş genç adamların yaşamlarını idame ettirmesini sağlar. Aslında bu işlerle uğraşmayı hiç istemem.

Yaşamımı harika bir Yazar Eşi ile paylaşmaktayım. Ben etrafta olmadığım zaman bile, ki çoğunlukla böyledir, beni fevkalade korur ve kollar. Sevgilim, yakın dostum, edebiyat ajanım, avukatım, muhasebecimdir ve kapımıza gelen istenmeyen kişileri geri çevirmek gibi daha birçok işi harika bir beceriyle yapar. Böylece beni yazan biri olmaktan çıkarıp gerçek bir yazara dönüştürmüştür. Uzun ve verimli bir günümün sonunda üretmiş olduğum dağ gibi yazı yığını dikkatlice toplanmış, paketlenmiş, tanımadığım kişilere gönderilmiş ve çoğunlukla yayımlanması sağlanmıştır. Giysilerim sık sık değiştirilir ve çoğu günlerde makul aralıklarla beslenmem sağlanır. Arada sırada eve suratları külrengine dönüşmüş muhasebeciler uğrar. Karım onları bana makul bir haftalık vermeye ikna eder, böylece tütün ihtiyacımı giderebilir ve ara sıra bir paket çikolata da alabilirim. Kısacası o mükemmel bir Yazar Eşi’dir, cinsinin en iyi örneğidir. Başka yazarların onu elimden almaya çabalamaları veya ondan yardım istemeleri hiç de şaşırtıcı değildir. Neyseki bir insanın hayatı boyunca tek bir yazara hizmet etmesinin yeterli olduğunu düşünür; bunun ne anlama geldiğini bilirim.

Bütün bunların bir yazarla evliliğin özel bir evlilik olduğu ve hafife alınmaması gerektiği görüşümü teyit ettiğini düşünürüm. Ancak bu konu, çoğunlukla basının, dalkavuk biyografi yazarlarının ve yazarları çekici, daktilo başına oturmalarına gerek olmayacak kadar zeki ve bol bol görüş bildiren kişiler olarak tanıtan Hollywood sinemasının beslediği yanlış izlenimlerle dejenere edilmiştir. Aslında yaşam böyle değildir. Her zaman değilse de yazarların duygusal, akıllı ve yaratıcı insanlar olduğu varsayılır ve bu yazarlar cazip ve heyecanlandırıcı eşler olarak kabul edilir. Oysa bir iki dakika düşünülmesi bu inancı sarsar. Bir düşünün, öncelikle bir insanın yazar olabilmesi için onun psikolojik özellikleri olması gereklidir, yani saplantılı, kendini beğenmiş, egoist, kendini suçlayıcı biri. Başarılı olabildiği takdirde başka özelliklere de gereksinim duyulacaktır – muhtemelen kıskançlık, paranoya ve kendine güven. Edebiyat uğraşı ancak ara sıra insanı eğlendirebilir. Bir heykeltraşı çalışırken veya bir ressamı resim yaparken seyretmek çok keyifli olabilir. Ama yazı yazmak genelde ulaşılamayacak bir mekânda, yazarın kafasında gerçekleşmektedir. Sonucu sonradan kağıda dökülecek ve herkesin ulaşabileceği bir kitap olarak ortaya çıkacaktır. Önce kendinize gerçekten bir yazarla mı evlenmek istediğinizi, yoksa aslında iyi bir kitapçının adresini mi tercih ettiğinizi sormanız gerektiğini düşünüyorum.

Ama kararlıysanız ki ben de öyle biri olduğunuzu düşünüyorum, size yazar denilen bu garip yaratıkların bakımı ve yönetimi konularında bazı önerilerde bulunabilirim. Bu cinsi derinlemesine inceledim ve bakımları, sosyal alışkanlıkları, ilişki kurma huyları, diyetleri ve bunun gibi konularda da geniş bilgi sahibiyim. Kısacası yazarlar, muhtemelen beklediğiniz gibi zamanlarının çoğunu yazarak geçirir. Bu genelde, örneğin, damın aktarılması gerektiğinde, çocukların okuldan alınmaları saati geldiğinde veya bunun gibi zamanlarda vuku bulur. Kesinlikle söyleyebildiğim bir husus çalışmaları için sadece kalem ve kâğıda gereksinimleri olduğudur ama bilgisayar devrinde ihtiyaçları alarm verecek düzeyde artmıştır ve bu hususun dikkatle kontrol altına alınması önemlidir. Aydınlık, havadar, orta ısıda (Korfu Adası iklimi gibi) bir odaya, yeterli gıda ve özellikle içeceğe – benim önerim yaratıcılığı tetikleyen kahvenin sürekli servis edilmesidir ihtiyaç duyduklarıdır. İdeal bir beslenme hafif bir öğle yemeğidir; bilgisayarın üzerinden servis edilebilir, dolayısıyla üretim kesintiye uğramaz, sonra elinde yeni bir sözleşmeyle gelen yayımcı gibi bir misafirin de katılacağı daha zengin bir akşam yemeğidir.

Tabii farklı yazarların farklı ihtiyaçları olacaktır. Roman yazarları daha uzun çalışma saatlerine gerek duyar aksi halde kısa öykü yazarına dönüşürler. Öte yandan şairler, Miltonvari epik şiirler yazmadıkları takdirde çoğunlukla kısa, aniden gelen ilhamla çalışır ve yaratıcılık için pek itibar edilmeyen ihtiyaçları olur. Bu ihtiyaçlarını pek uygun olmayan mahallerde karşılamak gibi eğilimlerden vazgeçirilmelidirler. Bana göre iki farklı cins yazar vardır: Başaramayanlar ve başarılı olanlar. Başaramayanlar, beklendiği üzere, beğenilmediklerine, ihmal edildiklerine ve yayıncılar, tüm dünya ve muhtemelen sizin tarafınızdan da reddedildiklerine inanarak sürekli depresyonda olurlar. Başarılı olanlarsa biraz daha farklıdır. Onlar da sürekli depresyonda olurlar, aynı çevrelerce beğenilmediklerine, ihmal edildiklerine ve reddedildiklerine inanırlar ama bunlara bir de Nobel Ödülü Jurisi ile New York’lu Yazarlar Şeref Listesini hazırlayanlar ve hepsinden önce – onlar gibi olmaları için daha çok uğraşmaları gereken genç nesil tarafından ihmal edilmeleri – eklenir. Ayrıca iki sınıf yazar daha vardır: Sabah erken saatte çalışmaya başlayıp gün sonunda uyuklamaya başlayanlar veya tam tersi geceleri çalışanlar. Hangi tarzın size uygun olduğuna karar vermelisiniz çünkü temel mesele, yazarın yazmayı devam ettirmesini sağlamaktır.

Tüm sorunlar yazar yazmayı bıraktığı takdirde başlar. Dolayısıyla yazarın ne yaptığını dikkatle takip etmek hayatidir. Kısacası, yazarlar iki nedenle yazmayı durdurur: İlki beyni bloke olduğunda. Beyin kanallarının bir an önce açılmasını sağlamak çok önemlidir yoksa evde yaşam altüst olur, ev yaşanmaz hale gelir. Bu durum hakkında tecrübeli kanal açan edebiyat tesisatçılarının telefon numaraları hemen ulaşılacak mesafede el altında bulundurulmalıdır. Bu kişiler edebiyat ajanlarından psikologlara kadar uzanan bir isim listesinden oluşabilir. Daha endişe verici olan ikinci çeşit blokaj yazarın birden "yaşamaya başlamak” veya "deneyim edinmek” gibi bir ihtiyaç duyduğuna karar vermesiyle başlar. Korkarım bu durum herhangi bir sonuca yol açabilir – Amazon’a seyahat, British Council adına üçüncü ülkeleri içeren bir gezi, Kahire batakhanelerinde bir eğlence, olağanüstü bir ilişkinin başlaması, herhangi bir şey, gerçekten, daha sonra basın mensuplarına, hâkimlere veya "bilgi toplayan” vergi tahsildarına açıklanması gerekebilecek bir durum. Neyseki semptomları tespit etmek kolay olacaktır çünkü hemen hemen her zaman bir kitap bitip ikincisi başlamadan oluşurlar. Deneyimli Yazar Eşleri, doğal olarak, bu durumla nasıl başa çıkılacağını bilir. Zaman zaman yazarları havalandırmaya çıkarmanın ve böylece onların "yaşam”ın ne olduğunu anlamalarını sağlamanın ve gerekli kişilerle ahbaplığı devam ettirmeleri için makul sayıda eğlenceli toplantılara katılmalarının önemini bilirler. Ben özellikle yazarın uçağa bindirilerek sürpriz bir yaz tatiline götürülmesini öneririm. Böylece tüm yazarların sürekli dile getirdikleri ama benim hiç de anlayamadığım, dinlenmek için "yazıya ara vermeleri gerekir” sözü gerçekleşmiş olur.

Bütün bunların edebiyatçıyla evlenmenin pek de hayal edilecek yönleri olmadığını gösterdiğine eminim. Bununla birlikte özellikle edebiyat âşığı gençler arasında yazarın "en iyi eleştirmeni” veya "yazar dostu” ve hatta daha da kötüsü "sevgilisi” olmak gibi bir isteğe kuvvetle sahip hayranlar bulunduğundan korkarım. Bu konuda açık olalım. Yazarların çoğu eleştirmenlerden hoşlanmaz ve en son yapacakları da yataklarını bir eleştirmenle paylaşmaktır. Yazarlar öteki yazarlardan da hoşlanmazlar ve kesinlikle aynı meslekten biriyle beraber yaşamaktan... Bazen iki yazar birlikte yaşamayı seçtiklerinde hangisinin hangi konuyu ne süreyle seçeceği baştan açıklığa kavuşturulmuştur. Bu altın kural maalesef Scott ve Zelda Fitzgerald tarafından görmezliğe gelinmiş ve talihsiz sonuçlar yaratmıştır. Scott Tender in the Night (Geceler Güzeldir / Buruktur Gece) kitabını yazmaya başladığında Zelda kıskançlıkla, aslında kendi yaşamlarının romanı olan Save Me the Walzt’a (Son Valsi Bana Sakla) başlamıştır. Scott’un kitabını bitirmesi yedi yıl, Zelda’nınki altı hafta sürmüştür. Yarışmanın sonucu maalesef kötü olmuş, Zelda bir akıl hastanesine yatmış, Scott ise, aslında pek farklı bir yer olmayan, Hollywood’a gitmiştir. Yazar Eşi’nin de yazar olmaması için aslında bir neden olmamalıdır ama ben doğrusu başka bir meslek seçilmesi taraftarıyım.

Yazar Sevgilisi olma konusuna gelince, bundan her ne pahasına olursa olsun kaçınılmasını salık veririm. Genç Eşlerin çoğu kendilerine atfen bir şiir yazılması veya bir roman kahramanı yapılmaları beklentisi içindedir. Geçenlerde katılmama izin verilen eğlenceli bir toplantıda, Deneyimli Yazar Eşlerinin bundan çok ürktüklerini keşfettim. Aslında bu ikilemden kaçmak olası değildir çünkü okurların çoğu kitaptaki karşı cinsin ya Yazar’ın Eşi ya da çok arzu edilen biri olduğu yorumunu yapacaktır. Bir zamanlar yazarlar, kahramanlarının tamamen hayali olduğunu kitaplarının ilk sayfasında kısa bir notla belirterek bu yorumlardan kaçabilirdi. Ne var ki, Sigmund Freud’un elinde not defteriyle sahneye çıkmasından bu yana herhangi bir mazeretin geçerliliği kalmadı. Eş Temsilciliğiyse evlilikte ciddi bir sorun yaratmış ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanmıştır çünkü yazarın karısı kitap kahramanlarından birini, daha da fenası hayali fantezileri kıskanmıştır. Bu konularda şüphe bir kez başladı mı artık sonu gelmez. Romanda tekeşlilik anlatılıyorsa bu kendi yaşamı olur; heyecanlı birliktelik veya maceralı ilişkiler anlatılıyorsa, bunlar da başka biriyle ilişki kurmanın veya arzu etmenin delili olur. Bu nedenle yazarlar çoğunlukla romanlarının konusu için başka dünyaları seçer ama yine de faydası olmaz. Gerçekten kıskanç bir eş her şeyden nem kapar, tavşan kızlardan bile.

Bu meselelerde takip edilmesi gereken özel stratejiler konusunda kendi eşimin tercihlerini içtenlikle tavsiye edebilirim. Karım en baştan beri kesinlikle yazdıklarımdan tek satır bile okumamayı âdet edinmiş olup hiçbir zaman içeriği hakkında ne konuşmayı ne de eleştirmeyi düşünmüştür. Her zaman onları olduğu gibi, görmemek için bakışlarını kaçırarak kapattığı zarf içinde, yayıncıya götürüp teslim etmiştir. Dolayısıyla içinde ne kendisi ne de bir başkasından bahsedilip bahsedilmediği hakkında herhangi bir fikri olur. Aslında kendisinden bahsedilmediğinden emindir. Geceleri çalışma odamda sessizce dolanan, sayfaları karıştıran, daktilo hatalarını düzelten ve kahramanlardan birinin göz renginin aniden maviden kahverengine dönüştüğüne dair dikkatimi çeken notlar bırakanın kim olduğu benim için meçhuldür. Son çıkan bir veya birkaç kitabımızdan sonra, karım ve yine bir yazar eşi olup, eşinin kitaplarını okumayan ve kendisinden söz edilmediğine eşim kadar emin olan Mary Lodge arasında gece geç vakit yapılan uzun telefon konuşmalarının içeriği de aynı derecede gizemlidir. Bununla birlikte bazı notların karşılaştırıldığına dair İlgili Yazar Eşleri Birliği çevrelerinde sohbetler yapıldığı duyulmaktadır. Amaçları ve politikalarının ne olduğu henüz çok açık olmasa da bilgi broşürü almak isterseniz kime başvurabileceğinizi biliyorsunuz.

Yukarıda anlattıklarımdan, araştırmamı sadece yazarlar değil Yazar Eşleri’ne kadar genişlettiğimi anlayabilirsiniz. Nedenlerinden burada bahsetmek istemiyorum. Diyelim Booker Ödülü yemeğinde, onların gruplarıyla tanışmış herhangi biri gibi, kendi alanlarında harika bir cinsin temsilcileri olduğunu teyit edebilirim. Vardığım sonuçlara göre yazar cinsi kadar yazar eşi bulunmaktadır – aslında muhtemelen daha da fazla olabilir çünkü tanıdığım birçok yazar bu cinsten çok memnun kaldığından birden fazlasına sahip olmayı isterdi. Bununla birlikte birbirinden farklı tiplere de ayrılırlar. Örneğin bir Hürmetkâr Eş cinsi vardır ki eşinin zekâsına saygı duyar, ona hayranlık besler, sıcak kahvesini eksik etmez, telefonlarını cevaplamakla ve çalışma programını hazırlamakla meşgul olur. Çok sayıda bulunabilen bu cins mükemmel gibi görünür ama maalesef mükemmellik gibi uzun ömürlü olmaz. Çünkü eşlerinin ünü ve egosu arttıkça ince zekânın ve kabiliyetin derinliğine ve işin manevi anlamına yeterli saygı göstermiyorlar gibi algılanırlar. Onlar gibi iyileri sık sık terk edilir, hem de Edebiyat Teorisi konusunda diplomalı ve daha ileri düzeyde eleştiri yetisine sahip birileri için değil.

Hürmetkâr Eşler tam karşıtları Saygısız Eşlerle mukayese edilebilir. Bu ikinci cinslerin kaderinde başka ve oldukça daha farklı bir olay, başarılı sahne veya aristokratla evlilik gibi bir şey olmalıdır. "Oh Tanrım, bir bilebilseydiler” diye konuşurlar, eşleri yeni bir kitap bitirdiğinde imza günü orada hazır bulunup çevresi hayranlarıyla sarılı eşlerini seyrederlerken. "Yazarın çok zeki ve yaratıcı olduğunu düşünüyorlar. Öğlen olmadan yataktan çıkmadığını bilmiyorlar. Kitabın editör tarafından hemen hemen tamamen baştan yazıldığının da farkında değiller. Yazarın nasıl bilardo oynandığını anlatmasını bir duyabilseler...” Garip olan taraf Saygısız Eşlerin, Hürmetkâr Eşlerden daha uzun evli kalmayı becerebilmeleridir. Çoğunlukla da evlilikten sıkılan taraf onlar olur ve daha da nefret edecekleri bir başkasıyla bir sonraki evliliklerini yaparlar.

Benim gözümde daha da etkileyici bir başka sınıf vardır: Seksi Eşler. Bu edebiyatçı eşleri, kadın veya erkek, öyle çekicidirler ki sanki yaratıcılık cisimlenmiştir. Sık sık o kadar ilham verici olurlar ki âdeta sanat ve stille bütünleşmişlerdir. Yazar ve eşi birlikte hareket eder, iki güzel insan, ışıltı saçan harika bir şey gibi; birbirlerini şampanyayla ıslatan, eğlenceden eğlenceye koşan, birbirlerine kolye ve saat hediye eden bu insanların narsistik hayranlık içindeki yaşamları sanatlarının parçası olur. Scott ve Zelda Fitzgerald’a olan budur, zamanlarının meşhurları iki güzel stilist. Maalesef stil de gelip geçicidir ve Seksi Eşlerin yerine daha genç ve daha çekici bir başkasının gelmesi uzun zaman almaz. Bununla birlikte onlar hakkında söyleyecek çok söz vardır ve tam karşıtları Nazik Eşler’den daha fazla tercih edildikleri de bir gerçektir.

Nazik Eşler, korkarım ki yazın yaşamı için, aslında, iyi bir partide içki yasağı neyse odur. Hayattaki amaçları "kibarlaştırmak” olup başlıca rolleri eşlerinin yazılarını sansürlemektir. Greenwich Yuppi’leri gibi temel istekleri yaşamı kibarlaştırmak ve en önemli rolleri eşlerinin işini ıslah etmekti. Belki yirminci yüzyıla karşın on dokuzuncu yüzyılda daha etkinlerdi ama yine birçok örneği var olmaya devam etmektedir. Örneğin bir zamanlar Bayan Nathaniel Hawthorne vardı, Nat’ın el yazısını okur ve aşırı fantezi gibi görünen kısımları çıkarırdı. Bir de Bayan Samuel Langhorne Clemens vardı, Mark Twain’in karısı, Mississippi’nin yaramaz çocuğunu aynen Sally Teyze gibi "kibarlaştırmak” isterdi. Aslında sanatın temeli erotik sırlarla doludur ama neyseki çoğu ileriye tam aksetmemiş ve çok narin Nazik Eşler bunun farkına bile varmamıştır. Ancak hemen hemen kesin olarak kabul edilmesi gereken husus belki de ne Nazik Eşlerin ve ne de muhtemelen kimsenin bir yazarla hiçbir zaman evlenmemesinin doğru olduğudur.

Gerçekte çok ama çok çeşit edebî evlilik vardır. Edebiyat esasen erotik sırlar içerir, evliliğin de yazarın yarattığı edebiyatla geniş ilgisi vardır. Deneysel tarz tercih eden yazarların, değiştirdikleri eşleriyle birlikte tarz değiştirmelerinin bir nedeni budur, öteki yazarlar ise sadece eş değiştirirken arada kalan zaman içinde yazabildiklerini ileri sürerler. Bu konuda Ernest Hemingway harika bir örnek teşkil eder, yaşamının farklı safhalarında farklı dört evlilik yapmıştır. Bir Yazar Eşi’nin kocasını iyi bir adam ve kendisini de iyi bir kadın yapmaya çalışması ve bundan dolayı yazar kocasının yaratıcılığını baltalamasını konu alan romanı The Garden of Eden’ın iyi bir incelemesi romanın neden ölümünden sonra yayımlandığını gayet iyi anlatabilir. Fitzgerald gibi Hemingway de evlilik ve sanat ilişkisinde girift bir taraf görmüşlerdir. Hemingway’in ilk ve muhtemelen en mutlu evliliği kısa zamanda bir faciayla sonlanmış çünkü eşi yazılarının bulunduğu büyük bir bavulu kaybetmiş. Yaratıcı bir ailede yapılmaması gereken bir hata. Sonraki iki evliliği de onu vahşi hayvan avı, okyanusta balık avcılığı yapmaya ve savaşlara katılmaya sürüklemiş. Sonunda, şöhretinin doruğunda dördüncü evliliğini Savoy Otel’de baştan çıkardığı Mary ile yapmış. Daha sonra sağlığının kötüleşmesi, artan depresyon ve sonunda intihar takip etmiş. Mary Hemingway, her zaman Papa ile mutlu olmadığını ama dayandığını açıklamıştır. Böylece en ideal Yazar Eşi, yani Dul Eş rolünü üstlenmiştir.

Sevgili Bayan X, evlilik ve yazarlık geleceğinizi düşündüğünüz şu sırada bu doğal olarak önceliğiniz olmayacaktır ama dikkate almakta da yarar vardır. Her şeyden önce Dul Eş, bir yazarla evlilik sırasında ulaşılması mümkün olmayan en yüksek ödüle yani Son Söz’e sahip olur. Artık son kararı o verir; yazıları karıştırır ve düzenler, şekillendirir ve değiştirir, yakar ve seçer, günlükleri yırtar ve mektupları ayırır, yayıncıları yetkili kılar ve yazıların yayımlanmasına izin verir. Böylece genelde, bir eşin nasıl görünmesi gerektiğine karar verir, tabii yazarın başarısının arkasındaki büyük rolü unutulmamalıdır. Tüm gizli tasarıları, dışa vurulmamış istekleri bilen kişi Yazar Eşi’dir ve durumdan en iyi şekilde yararlanır. Tabii bu başarının da bir gün sonu gelir çünkü dulluk da geçicidir. Son kelime her daim son söz de değildir. İşte şimdi her zaman istenen o an gelmiştir ve yazar, eğer ölümünden sonrası için, kaderindeki en son evliliği yapmış, yani bir Biyografi Yazarı’yla anlaşmışsa, sonunda onun için yapılacak her şey yapılmış olur; yazılar yazılmış, yaşam özenle yaşanmıştır.

Evet sevgili Bayan X, size söyleyebileceklerim işte bundan ibaret, bu noktadan sonra kendi başınasınız. Yapabileceğim son şey tercih aşamasında olduğunuz zor bir meslek seçiminizde size iyi şanslar dilemektir. Eserlerinizin hepsinin yayımlanabilir olmasını umarım. Bunu doğru yapabilecek duygu ve zekâya sahip olduğunuzu sanıyorum. Bir gün karşılaşıp tanışma fırsatımız da olabilir, belki bir edebiyat toplantısında veya ödül töreninde. Bu olursa lütfen benimle temas edin. Her şeyin nasıl sonuçlandığını, aramızda kalmak şartıyla, sizden duymayı çok isterim. Yine de bana nasıl yaklaşacağınız hususunda belki biraz temkinli davranmalısınız. İşin aslı şu ki, karımın hep yanımda olmasını tercih ediyorum.

Saygılar, vs.

İngilizceden çeviren: Sina Baydur
 


Göğe Ağan Çocuk  Oğuz Demiralp     83
Kırda Bir Gün*  Joseph Heller    83