Okuma Günlüğü / Günlük Okumalar

2019 / 10

Anadilinden türetilmiş sözcüklere "uydurmaca” diyebilen bir şair ya da yazar olabilir mi?

Eski Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı tarama ve derleme sözlüklerinde Osmanlıcadan ya da yabancı dillerden gelen sözcüklere karşılık olabilecek örnekler çok var. Buna karşın Türkçe karşılık olabilecek ya da Türkçe sözcüklerden türetilebilecek sözcükler (kimilerince) neden kabul görmez, anlayabilmek olanaksız.

Osmanlıca sözcükleri kullanma sevdasının özellikle genç yazarların yanlış yapmalarına yol açtığını görülüyor, örnekleriyle sık sık karşılaşılıyor. En yaygınlarından biri de "ithaf etmek” ile "atf etmek” fiillerinin karıştırılması.

Yabancı dilden geçen sözcülerin çoğunun, ne anlama geldiğine bakılmaksızın bir teknik terim yerine konularak kullanılması da çok yaygın. Bunun en ilginç örneği de bilgisayarla ilgili. Bilgisayarda kullanılan  "mouse” sözcüğü İngilizcede düpedüz "fare” demektir. Oysa "mouse” sözcüğü uzun süre bir teknik terimmiş gibi kabul görmüştü bizde!

Anadili Türkçe olmasına karşılık Türkçeyi "yabancı bir ses” olarak görenlere de rastlandı bu ülkede! Başta Attila Aşut olmak üzere dilimizin doğru ve bizden olması konusunda çaba gösteren ve (haklı olarak) titizlenenlerin işi zor!

2019 / 11

Montaigne’nin (1539-1592) Essais/Denemeler’inin ikinci kitabında (XII. bölüm) "Apologie de Raimond Sebond” başlıklı uzun (213 sayfa) bir deneme var. Raimond Sebeyde (Sabonde ya da Sebonde) (1385’e doğru, Barselona-1432, Toulouse) Latince yazan Katalonyalı hekim, tanrıbilimci ve filozof. Thelogia naturalis adlı kitabını Montaigne Fransızcaya çevirmiş (1565-1569). Bu bölümün "Notlar”ı da 21 sayfa tutuyor!

Essais’nin yine ikinci kitabında "Nous ne goûtons rien de pur” (Hiçbir şeyi saf olarak tatmıyoruz) başlıklı kısa bir deneme var. Denemede maddelerin ve duyguların katışık hale getirilmesi söz konusu edilmiş. Oysa, denemenin başlığına bakınca, içinde bulunduğumuz zamanın etkisiyle yiyecekler ve içecekler konu edilecekmiş gibi geliyor insana. Katkılı ve neredeyse doğal yapısının iyice uzağında kalmış yiyeceklerle beslediğimize göre…

Söz konusu denemenin girişinde aşağı yukarı şöyle diyor Montaigne: "Nesneler, kendi yalınlıkları ve doğal saflıkları içinde elimizin altına gelemiyorlar, buna yol açan bizim durumuzun zayıflığı (yetersizliği). Tadını çıkardığımız ögeler (duygular) bozulmuş (katışık) ve metaller de öyle. Altın bile; bizim kullanabilmemiz için bazı başka madde ile iyice berbat duruma getirilmesi gerekiyor.” Montaigne denemesinde özellikle duygulardan (erdem, sevinç, keder gibi) söz ediyor. Dinsel inanç konusuna değiniyor.

(Elimde Denemeler’in Fransızca olarak sadece 2. cildi var! Bu ciltten okumaya çabalıyorum Denemeler’i. Kolayına dilimize çevrilebilecek metinler değil. Sabahattin Eyuboğlu’nun kısa alıntılardan oluşan "tadımlık” çevirisi dışında Denemeler’in tümünün [3 cilt] bugüne kadar birkaç çevirisi yapıldı. Bu çevirileri doğrusu merak ediyorum ama "ha bugün ha yarın” derken bir türlü edinip okuyamadım.)


2019 / 12

Fikret Ürgüp’ün Cevapsız Kalan Telgraf Saik Faik Abasıyanık ve Ahmet Hamdi Tanpınar Hakkında Yazılar (Bütün Eserleri 2, Everest Yayınları, Temmuz 2019) adlı kitabına "9 Ağustos 2019, Altınoluk” tarihini atmışım. Derken (Ergülen) Haydar’dan imzalı (24 Ağustos 2019, Altınoluk) bir kitap: Sait ile Sabahattin – Sait Faik ile Sabahattin Ali Üzerine Yazılar (Kırmızı Kedi Yayınevi, Nisan 2019). Sait Faik konusunda koşut ve karşılaştırmalı okuma şöleni var demektir!


2019 / 13

Schiller’in İnsanın Estetik Terbiyesi Üzerine Mektupları’nı Dr. Melahat Özgü (1907-2001) çevirmiş (Maarif Vekâleti, 1943). Sanıyorum kitap yıllar sonra bir kez daha basılmış! Schiller (1759-1805) söz konusu kitaptaki "Sekizinci Mektup”ta "kör kuvvete” karşı felsefenin ve aklın savaşımından söz ediyor: "… Felsefe ile tecrübenin aydınlatışlarına, ışığına rağmen, peşin hükümlerin hâlâ umumi bir şekilde hâkim olması, zihinlerin hâlâ karanlık olması nedendir?... Serbest araştırma ruhu hakikatın yolunu uzun zaman kapamış olan hayal kavramlarını dağıtarak, üzerine taassup ve riya kurulan tahtı temelinden sarsmıştır.” Felsefenin ve aklın galip geleceklerine karşın yine de, "O halde hâlâ barbar kalmamıza sebep nedir?” diye sormaktan da edemiyor. Schiller’in söz konusu kitabı 1795’te yayımlanmış. Aradan 200 yıldan fazla zaman geçtikten sonra da hâlâ aynı soru!

"Barbarlık” ve "önyargı” konusunda tartışmalar olduğunu, dahası bu kavramların olumlu olarak değerlendirildiğini hatırlıyorum ama bu konudaki tartışmalar ve yazılar neredeydi, ne zamandı? (Al sana bir araştırma konusu daha!)


2019 / 14

Geçenlerde bir çalışma sırasında elime Kenan Ercan’ın şiir dosyası geçti. Dosyadan da anladığım kadarıyla bu benim tanıdığım Kenan Ercan’dı. 1970 yıllarda Kenan Ercan ve İlhan Büyükcebeci şiir dünyamızda bilinen genç şairlerdi. Sonraları pek görünmez oldular. Sanırım Ercan hiç kitap çıkarmadı ama Büyükcebeci önce Çile Çocuğu, sonra da Yakın Güz diye bir kitap çıkardı. Şiirden uzak kalmadıkları anlaşılıyor ama "gizli şair” değil de "gözükmeyen şair” olmayı seçtiler demek ki.

Dosyanın çağrışımıyla bu kez Kemal Özer, Oktay Tuncer, Ergin Sander geldi aklıma… Üçü de 1950’li yılların sonlarında adlarını duyurmuşlardı. Tuncer ve Sander’in şiirlerini sanırım Varlık dergisinde okurdum ve kendime yakın bulurdum. Tuncer’in Deniz Kapısı (1961) kitabı, Sander’in Gözlerinde Gökyüzü (1961) kitabı elimden düşmezdi. Hâlâ da kitaplarından okurum şiirlerini. İki kitap da "Yeditepe Yayınları”ndan çıkmıştı. Her ikisi de zamanla görünmez oldular. Ne var ki Sander bundan birkaç yıl önce Ölüm ki Çiçeklerin En Beyazıdır adıyla bir şiir kitabı çıkararak kendini anımsattı.

Kemal Özer’i ise Gül Yordamı (1959), Ölü Bir Yaz (1960), Tutsak Kan (1963) adlı kitaplarıyla tanıdım ama biraz geç tanıdım. Bu kitaplar da beni etkilemiştir. Kemal Özer de bir süre gözükmemiş, kendini özletmişti. Derken şiir anlayışı/şiir çizgisi değişime uğramış olarak tekrar şiir dünyamızda yerini aldı. Ustalığı sürse de ilk kitaplarının etkisi bende hep aynı kaldı.

Şairler seçkilerde yer alsalar da almasalar da, gözükseler gözükmeseler de fark etmiyor benim için. Benim "kişiye özel” seçkimde yerlerini almışlardır bir kere.

.  Gökçenur Ç.     82
Sonsuz Bir Çatlak  Umut Ünalan    82