Kukla Kayboldum

Köy boş, ev eğik, tahtalar çıtırdıyor.
Kış güneşi sedirlere, çatılara ulaşıp
sincabın gözlerine doluyor.
Yorganın altında öksüren çocuk
kusmuş şafağa kalbindeki korkudan
filizlenmiş kokulu cevizleri.
Ama çocuk yok olmuş, yüklükte kukla
evden ayrılamayan gölgelere
bakıp konuşuyor siyah gözleri...
Kukla unutmaz, karanlık pelerinler
kuşanmış haydutların, rüzgârda
atlarını sürdüğü dağları
ayazı, rüyayı, meşaleleri...
Kukla sesin n’olmuş,
diyen çocuk nerede.

– unutmam derelere girdiğimiz günleri
dünyayı bilmem, nerelere kayboldun
çocuk... kimseler görmemiş seni.
 
Girme eve,
hiç yaklaşma yüklüğe
… harım içini geç, ahırları aç
hayvanlar yok, yaraları
sızlamaz şimdi.
Kukla, büyük bir köy
buldum ben vicdan azabından,
arkadaşlar tanıdım masum, yok olmuş,
su tahta çarka çarparken,
yolun bu yanı nane
– fesleğen kokardı,
değirmen kurumuş.
Ne gece dolaşanlar ovada fenerlerle,
ne sipsiyle rakı içen âşıklar pınarlarda.
Kukla yağmur yağıyor
diyen çocuk nerede.

– unutmam değirmenin ördeklerini
dünya büyük, neye aldandın
çocuk... kimseler sevmemiş seni.

Bak çingeneler gelmiş yine, bayram yeri
ışıklı, ahşap ruletlerde sigara paketleri.
İki kamyon, üç kadın, çadırlarda yaldızlar...
Trafo bozulunca panayır karışacak.
Büyük bir denizde küçük bir kayık gibi
çocuk ve birdenbire köy göğünde yıldızlar...

– çocuk... Dirmil’de misin,
çınarların altında
rengârenk bir gece mi

Kukla kayboldum…

çingene ağbi verdi
ve boyalı bir tüfekle
vurdum kendi kalbimi.

Nâzım Hikmet'in İki Konuşması  Hasan Özkılıç     94
Polvo  Paul Theroux    94