BUZDAĞI

Cornelia özellikle üzgün olduğu için değil, ailesini utandırdığı ve arkadaşlarını
hayal kırıklığına uğrattığı için pencereden bakıp iç çekti. Ondan küçük iki
kız kardeşi uzun bir süre önce evlenmiş ve hayatlarını kurmuşlardı ama Cornelia
burada kararmış bir elma ya da unutulmuş da seçilmeye layık olmayan solmuş
bir filiz gibi otuz yaşında kalakalmıştı. Babası bu yüzden ona kızmadı. Nazikçe,
ailenin geri kalanı onu rahat bırakırsa Neilie’nin kendisi için daha fazlasını yapacağını
söyledi.
"Cornie iyi bir kız ve gayet güzel ama çekici değil. Herhangi bir adam da
bir buzdağının üstesinden gelmeye çalışabilir,” dedi erkek kardeşi. Bütün bunlara
rağmen evin kedisi onu yeterince uyumlu buluyordu ve bu küçük fox-terrier eski
moda güney bahçesinde inzivaya çekildiği her zaman, dostça bir tartışma üzerinde
direten mavi alakarga hakkında hiçbir şey söylemediği için Cornelia’ya büsbütün
hayrandı.

"Cornelia samimi değil. Binlerce kilometre ötedeki düşünceleriyle bir
adama bakıyor ve hiçbir adamın gururu buna dayanmaz. Eğer insanlık yoksa,
güzel giysilerin ve müzikal dehanın ne önemi kalır? Hayır! Hayır! Cornelia asla
evlenmeyecek. O benim çaresizliğim,” dedi annesi.
 
Cornelia bu hoşnutsuzluktan bıkmış ve sinirlenmişti. 
"Anne,” dedi, "evlilik yaşamın amacı ve sonu mu? Bir kadının enerjisini
harcayabileceği başka şeyler yok mu? Kız kardeş Nettie papaz bir adama bağlı
ve bebeğin bakımıyla toplantılar arasında kalmaktan benden daha yaşlı görünüyor.
Kız kardeş Blanche yabancı görevlere birilerini aldığı ve saptırma için oy kullandığı
iş batıran kocasında çok sıkıntı çekiyor. Eğer ekonomik bir yüksem çalışmaya
geri döneceğim.”
 
Böylece Cornelia daha fazla tantana olmadan gizlice iş idaresi okulundan
ders aldı ve Chopin’in, Chaminade’nin üzerinde dalgalanan parmaklarını daktiloda
aynı marifetle kullanmayı öğrendi. Stenografinin hiyeroglifini çözmeye çalışırken
gözleri daha bir büyümüş ve parlak gibiydi.
 
"Bayan Holton bir harika,” dedi okulun idarecisi. "Evet, sosyal hayatta zayıf
ama iş başarısını güzel elde ediyor.” Bir zamanlar onun umursamazlığına maruz
kalan genç adam da aynı fikirdeydi. Tam o sırada telefon çaldı.
 
"Hemen söyle! Bir dakika, görüşeceğim.” Cornelia’nın masasına usulca yaklaştı.
 "Bayan Holton, seni bir öğrenci olarak oldukça verimli buluyorum. Acil çağrıları
cevaplamaya ne dersin? Gimbel’ın firması, Brown and Company acilen bir
stenograf istiyor. Ne dersin?” dedi.

"Ne diyeyim ki? İlaç gibi geldi. Şapkamı alıp çıkayım.”
"Güzel,” dedi idareci. "Ne istediğini bilen kızları severim.”
 
Keşke annesi bunu duyabilseydi! Belki de her şeye rağmen Cornelia her
zaman ne istediğini biliyordu ama onu bulmada başarısız oldu. Belki de her şeye
rağmen pantolon konusundaki sosyal eşitlik Cornelia’nın istediği şey değildi.
Belki de her şeye rağmen Cornelia kendini ifade etme arayışındaydı. Her durumda
Gimbel’ı, Brown and Company, bulmakta hiç zaman kaybetmedi ve en az şaşkınlık
veren şey onun hizmetlerine ihtiyaç duyan multimilyoner Gimbel değildi.
 
"Bayan Holton dedin değil mi? Cornelia Holton, eski arkadaşım Dan Holton’ın
kızı? Tanrıya şükürler olsun, otursana! Çok ani oldu! Çalışma hayatına ne
zaman girdin?”
 
Cornelia mahcup hissetmedi. Her zamanki dosdoğru ciddiyetiyle, "Evet,
ben Cornelia Holton ve oyalanmak için bu işteyim. Bu çalışma alanı kurtlarla doluysa
ben de mücadele etmek için burdayım. Sizin için ne yapabilirim Bay Gimble?”
dedi. Gimble gözlerindeki parıltı ve tuhaf bir gülümsemeyle Cornelia’yı
bembeyaz kâğıt yığınlarına doğru ilerletti ve anlatmaya başladı. Kuzey’e, Güney’e,
Doğu’ya ve Batı’ya mesajlar Cornelia’nın parmaklarıyla birlikte uçtu. Usturuplu,
narin ve düzgün bir şekilde makineyi piyanoda olduğu gibi süslediler ve öğle
arası geldiğinde Cornelia’nın yüzü kızarmış bir haldeydi, küçük kahverengi bukleleri
hafif bir nemle alnına yapışmıştı. Cornelia daktilodaki ilk zaferinde çok güzeldi!
 
Gitmek için ayaklandığında yüzü kızardı ve durdu, "Bay Gimble, aileme
bundan bahsetmezseniz çok memnun olurum. İşim hakkında hiçbir şey bilmiyorlar
ve dehşete kapılırlar. Başarı başarıyı getirir, bilirsiniz. Yeterince uzun süre başarısız
oldum.” Ve giderken gülümsedi. Sağlam azmine rağmen tatsız balo salonu
zarafeti üstüne yapışmıştı.
 
"Vay be!” diye haykırdı Bay Gimble. "Vay be!” diye yineledi kendini. "Kim
bir Holton kadınının işe gireceğini düşünürdü ki? O kızın annesi, bu şehrin şimdiye
kadar yetiştirdiği en güzel kadındı. Pekâlâ, belki de evlenmemiştir.”
Böylece yıllar önce ölen zavallı karısını, onun yerini almış olan büyük boşluğu
ve bu boşluğu parayla doldurmaya çalıştığını düşünerek kendi yoluna devam
etti.
 
Birkaç ay su gibi akıp geçti. Cornelia işindeki başarısını açıkladığında Holton’lar
şaşkınlığa uğradılar ve tekrar normal yaşamlarına döndüler.

"Sana söylemiştim! Onun içindeki cevheri biliyordum!” dedi kedi.
"Lanet olsun! Her zaman kuyruğumu bir hiç için sallamadığımı biliyordum,”
diye havladı köpek.

 "Ah! Sürtüşmeyi bırakalım. Eğer ben yapabiliyorsam siz de bir yuva ve eğer
denerseniz bir aile de kurabilirsiniz. Hadi ama!” Mavi alakarga yüksek sesle söylendi.
 
Fakat tüm bunlar, Cornelia Holton ve James G. Gimble saygıdeğer sadık ilahinin
çalışmalarını sessizce yürütürken ve bir olduklarında, hatta milyonlar ve
çiftlik evi bile sanatla estetik zarafetin sarayı olduğunda, çevrenin söylediği hiçliklerden
ibaretti. Bayan Holton sabah gazetesini açtığında ve savaş haberleri
kadar büyük manşeti gördüğünde kahve fincanının üzerine doğru bayıldı. Bay
Holton su şişesini onun en pahalı sabahlığının üzerine boşalttığı sırada pis pis
güldü.

"Her zaman Cornelia’nın elinde bir planı olduğunu söylemiştim.”
"Eh, kızkurusu sonunda canlanmış olmalı,” diye ekledi erkek kardeşi.
Ön kapı açıldı ve darmadağınık kız kardeşler içeriye girdi. "Anne, anne,
Cornelia, kızkurusu, sonunda bu işi çözdü,” diye bağırdılar. "Hepimiz evlendik!”
İngilizceden çeviren: Berfin Tutucu



YAS BİLE UZAK ARTIK KENDİNDEN  Pelin Özer     92
DON KİŞOT  Uğur Aksoy    92